10 Ekim 2011 Pazartesi

5 Eylül 2011




























































































Bugün 5 Eylül 2011 7 Şevval 1432 Ağustos: 23 Hızır 123 Nazilli, Pazaryeri, Domaniç, Alaşehir, Gördes ve Salihli'nin Kurtuluşu (1922) - Adli tatilin sonu


HADİS-İ ŞERİF


 


Ümmetimin cennete gireceği kapının genişliği, iyi bir atlının üç gün (veya yıl) yürüme mesafesidir. Onlar (cennet ehli) kapıdan girerken sıkışırlar da omuzları ezilecek hale gelir. Ravi: Tirmizi


 


İNGİLİZ CASUSUNUN İTİRAFLARI (1)


 


1710'da Müstemlekeler Bakanı beni, Müslümanları parçalamak için gerekli ve yeterli bilgileri toplamak ve casusluk yapmak üzere, Mısır, Irak, Hicaz ve İstanbul'a gönderdi. Lâzım olabilecek para, bilgi ve haritanın yanında bir de, devlet adamlarının, âlim ve kabile reislerinin isimlerini ihtiva eden birer fihrist verildi. Asıl vazifemin yanında, orada Türkçe'yi öğrenmem gerekiyordu. Londra'da epeyce, Türkçe, Arapça ve Farsça öğrenmiştim. Ben Islâmiyetin hilâfet merkezi olan İstanbul'a doğru, denizden yola çıktım. İsmimin Muhammed olduğunu söyledim ve camiye gitmeye başladım. Her ay bakanlığa rapor gönderiyordum. Türkçe'yi, Arapça'yı ve Kur'ân-ı kerîmi ve şeriati çok iyi öğrenmiştim. Memleketime döndüğümde, bana iki vazîfe daha verdiler:


1 -Müslümanların zayıf taraflarını öğren!


2-Onların arasını aç, birbirine düşür ve madalyanı al!


Evlendim ve 6 ay orada kaldım. Irak'a gitmem için emir geldi. Basra şehrine geldim. Orada ilk defa Şiileri tanıdım. Sünnîler arasındaki ihtilâflarını şiddetlendirebilirsem, İngiltere'ye en büyük hizmeti yapacaktım. Biz İngilizler, refah ve saadet içinde yaşamamız için, bütün devletlerde fitne ve tefrika çıkarmak zorundayız. Osmanlı Devleti'ni ancak böyle fitnelerle yıkabiliriz. Bütün vazifem, halkı idarecilere karşı isyana sevk etmektir. Orada şii bir marangozun yanında iş buldum. Orada da Farsça öğrenmeye başladım. Bu dükkâna ara-sıra ilim talebesi kıyafetinde, Arapça, Türkçe ve Farsça bilen Muhammed bin Abdülvehhâb Necdî adında bir delikanlı uğruyordu. Bu delikanlı son derece yüksekten konuşan ve gayet asabî biri idi. Osmanlı Devletini çok tenkit ettiği hâlde, İran Devleti'ne bir şey demezdi. Necdli Muhammed, sünnîlerin 4 mezhebinden birine tâbi olmaya bir sebep görmüyordu. Bu husustaki âyet-i kerîmeleri görmemezlikten geliyor ve hadîs-i şerîflere ehemmiyet vermiyordu. Aradığımı Necdli Muhammed'de bulmuştum. Zira, âlimlere saygısızlığı, 4 halîfeye ehemmiyet vermeyişi ile, Kur'ân-ı kerîmi ve, sünneti anlama hususunda müstakil bir görüşe sahip oluşu, onu elde etmek için, en zayıf noktalarındandı.               (Devamı Yarın)


FIKRA


 


Temel ile Fadime evlerini sigortalattırırlar. Bir müddet sonra ev yanınca sigorta şirketine telefon ederler. Gelen sigorta elemanına Fadime şöyle çıkışır:


- Beyefendi, biz bu evi 50 bin TL.ye sigortalatmıştık. Şimdi paramızı isteriz.


Sigorta elemanı cevap verir:


- Hanımefendi, bizim işlemler öyle sizin dediğiniz gibi şıp şak çalışmaz. Önce sizin evinizin bir değer tesbitini yapacağız. Sonra size aynı değerde bir ev sağlayacağız.


GÜNÜN SÖZÜ


 


Basın hürriyeti kalkarsa, vicdan, eğitim, konuşma hürriyetleri de kalkar. F.D.ROOSEVELT


YEMEK MENÜSÜ


·          SEBZELİ  KÖFTE


·          FIRIN MAKARNA


·          HELVA


·          TARHANA ÇORBA


 


ÇOCUĞUNUZA İSİM


Erkek: AMİL: (Ar.) Er. 1. Fail, yapan, işle­yen. 2. İslam devletlerinde zekat, ver­gi tahsildarı veya valiler ve devlet memurlan.


Kız: AMİNE: (Ar.) Ka. - Gönlü emin, kal­binde korku olmayan. - Peygamber'in (s.a.s) annesinin adı. (bkz. Emine).


MANİ


 


Günahtan kaç her demde,


Namazını kıl, hem de,


Hoca, orucunu tut!


Azap var Cehennemde.


KARİKATÜR


 


BİLMECE


Kutuplara giden zenci ne olur?


Cevabı Yarın.


Dünkü Cevap: Hakan Taşıyan


 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İzleyiciler

Blog Arşivi