RESÛLULLÂH EFENDİMİZİN (S.A.V.) İRTİHÂLİ
Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.), hicretin onuncu senesinde veda haccından sonra, 'Bakınız, tebliğ ettim mi? Bakınız, tebliğ ettim mi?' buyurduğu meşhur veda hutbesinden sonra Medîne'ye dönmüştü. Hep hamd ile teşbih ediyordu. Bu arada "Eğer bilirseniz, hem korunun, öyle bir güne hazırlanın ki döndürülüp o gün Allah'a götürüleceksiniz, sonra herkese kazandığı tamamıyla ödenecek ve hiç bir zulme mâruz olmayacaklar." (Bakara, 281) mealindeki âyet nazil olmuştu. Derken hicretin on birinci yılı Safer ayının sonlarında bir baş ağrısından rahatsızlandı. Rebîulevvel ayının on ikinci gününe kadar devam eden bu rahatsızlığı esnasında dahi son üç günün dışında mescid-i saadete çıkıp namazı kıldırmaktan geri kalmamıştı. Bir gün minbere çıkıp hamd ve sena ettikten sonra,
"Ben kimin sırtına bir değnek vurdumsa işte sırtım, benden kısas etsin. Ve eğer ben bir kimsenin şerefini incitmiş isem işte şerefim; hakkını alsın, kısas etsin. Ben kimsenin malını almışsam işte malım; ondan alsın ve benim tarafımdan husûmet olur diye korkmasın, o benim sânımdan değildir." buyurup indi. Öğle namazını kıldıktan sonra yine minbere döndü, evvelki sözünü tekrar etti. Bunun üzerine üç dirhem iddia eden bir kişiye derhal bedelini verdi, sonra şöyle buyurdu: "Haberiniz olsun, dünyâ mahcubluğu âhiret mahcubluğun-dan daha hafiftir." Sonra Uhud şehitlerine duâ etti ve onlar için istiğfar eyledi. Sonra da "Allah bir kulu dünyâ ile kendine kavuşması arasında serbest bıraktı da o Allah'a kavuşmayı tercih etti." buyurması üzerine Hz. Ebu Bekir ağladı ve 'canımız, malımız, babamız ve çocuklarımız sana feda olsun!' dedi. Sonra üç gün mescide çıkamamıştı. Ezan okununca "Ebu Bekir'e emredin, namazı kıldırsın." buyurdu. Rebîulevvel'in on ikinci pazartesi günü önündeki bardağa mübarek elini batırıp su ile yüzünü mesnetti. "Allâhümme eınnî alâ sekerâti'l-mevti (Allah'ım, bana ölüm sekerâtına karşı yardım et.) diyerek duâ etti. Kuşluk vaktinde vaziyeti ağırlaştı. Hz. Âişe (r.anhâ) Resûlullah'ın mübarek başını kucağına almıştı, "Alla-hümme, refîka'l-a'lâ" diyerek gözünü yumdu, Rabb'ine kavuştu. Sallallahü aleyhi ve sellem.
|
FIKRA
Askerde komutan emir erine seslenmiş: “Çabuk bana bir lazer yazıcı getirin.” Er gitmiş ve bir başka erle dönmüş. Komutan “Bu ne lan?” asker “Laz er yazıcı komutanım.” Komutan “Nasıl oluyor?” Asker “Temel, hem laz, hem er ve de yazıcılık yapar.” Komutan “Ulan, iyi ki scanner istemedik!..” |
GÜNÜN SÖZÜ
Kalbini öğütle yaşat, hikmetle aydınlat. Hz. Ali (r.a.) |
YEMEK MENÜSÜ
· YUMURTALI ISPANAK
· KRE.T.SUYU ÇORBA
· YOĞURT
· BÖREK |
ÇOCUĞUNUZA İSİM
Erkek: VAKIF: (Ar.) Er. 1. Bir şeyi elde eden, bir işten haberli olan. 2. Duran, ayakta duran. Arafat'ta vakfe yapan.
Kız: TABDAN: (Fars.) Ka. -Işıklı, parlak. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder