TERÂVÎH
Terâvîh namazı, Ramazan ayına mahsûs, yirmi rek'at-ten ibaret bir sünnet-i müekkededir. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) onu kılmış ancak -ümmetine farz olması korkusuyla- terk ettikleri de olmuştur. Resûlullâh Efendimiz "Muhakkak Allâhü Tebâreke ve Teâlâ Ramazândı şe-rîf ayını)nın orucununu üzerinize farz kıldı. Ben de size kıyâmı(terâvih namazı)nı sünnet kıldım." buyurdular.
Peygamberimizden sonra Ashâb-ı Kiram yalnız olarak kılarlardı. Hz. Ömer (r.a.) müslümanları terâvîh için mescide topladı ye mescidi kandillerle süsledi. Sonra Hz. Ömer (r.a.) Übeyy ibn-i Ka'b (r.a.)'ı namaz kıldırması için Ashâb-ı Kirâm'a imam ta'yin etti. Yirmi rek'at terâvîh ve vitir kıldırdı. Resûlullâh Efendimiz "Sünnetime ve Hulefâ-i Râşidîn'in sünnetine yapışınız." buyurmuşlardır. Onlar terâvîhi hiç terk etmediler.
Hz. Alî (k.v.) "Peygamberimizin sünnetini nasıl ihya ettiyse Allâhü Teâlâ Ömer (r.a.)'in de işlerini öyle ikâme etsin, doğru etsin." diye duâ ettiler.
Mutlak namaza niyetle terâvîhe niyet edilmiş olmaz. Terâvîhe, vaktin sünnetine yahut gece namazına diye niyet edilebilir.
Terâvîhi cemâatle kılmak sünnet-i kifâyedir. Müslümanların bir kısmının cemâatle kılmasıyla bu sünnet yerine gelmiş olur.
Terâvîhte âyetler, lafızlarını bozacak derecede sür'at-li okunmamalıdır. Rükû, secde ve bu ikisinin arasındaki duruşlarda, ta'dîl-i erkâna azâ(organ)ların yerine yerleşmesine dikkat edilmeli, her selâmdan sonraki istirahat terk edilmemelidir. Burada dilerse tesbîh eder, Kur'ân-ı Kerîm veya salevât okur yahut sâdece susar, bekler.
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder