HARAM YİYENİN İBÂDETİ KABUL OLMAZ
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) "Kıyamet günü, Tihâ-me dağları kadar sevapları olan topluluklar gelecek. Onlar Allah'ın huzuruna getirildiğinde, Allâhü Teâlâ onların sevaplarını heder edecek ve onları cehenneme atacaktır." buyurdu.
Ebû Huzeyfe'nin (r.a.) azatlı kölesi Salim (r.a.): 'Anam babam sana feda olsun, yâ Resûlallâh! Bu toplulukların kim olduğunu bize bildir, biz de bilelim. Seni hak peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki, ben onlardan olmaktan korkuyorum,' dedi.
Resûlullâh (s.a.v): 'Ey Salim! Onlar namaz kılarlar ve oruç tutarlardı. Ancak kendilerine haramdan bir şey verildiği zaman hemen atılıp onu alırlardı. Bundan dolayı Allah onların amellerini kabul etmedi,' buyurdu.
ESKİ HEKİMLERİN AHLÂKI
Sultan İkinci Mahmud devrinde İstanbul'a gelip yıllarca ülkemizde tedkikler yapmış olan Doktor Brayer 1836 da yayınlanan eserinde diyor ki:
• Herhangi bir Türk hekimine muayene için gelen hasta çok da olsa, toplanan para gayet az olur: Çünkü bu hastaların dörtte üçü fakir tabakadan olduğu için hekim onlardan hiçbir ücret istemez. Hastalar para vermeden çıkıp gider.
• Para yerenlerin birçokları da orta tabakaya mensup oldukları için pek az bir şey verirler. Meselâ bir gün ayağından kan aldıran bir Harem ağası masanın üstünde altı para bırakıp gitmiştir.
• Eski Türk hekimleri için hastalardan hiç para istememek bir prensip meselesidir. Onlar -kendilerine ne verilirse memnuniyetle kabul ederler. Bunun sebebi, Müslümanlıkta bir kişinin hayatını kurtarmanın bütün insanlığı kurtarmak kadar büyük bir sevap sayılmasıdır. İşte bundan dolayı Türk hekiminin tek gayesi insanlığa hizmetten ibarettir. Bu duruma göre eski Türk hekimleri geçimlerini nasıl sağlamışlardı? Bu nokta da yalnız bazı zengin hastaların lütfen verdikleri fazla paralarla açıklanabilir.
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder