YALNIZ YURUR, YALNIZ ÖLÜR
Eshâb-ı kiramdan, Ebû Zer-i Gıfârî hazretleri anlatır:
Resulullah Tebük seferine çıktığı sırada, benim gayet zayıf ve yürümez bir devem vardı. "Birkaç gün devemi besleyeyim de, sonra gidip Resûlullaha yetişirim." dedim. Devemi birkaç gün yemle besledim. Sonra yola çıktım. Bir yere kadar varınca devem çöktü kaldı ve yerinden kalkamadı. Bunun üzerine eşyalarımı sırtıma alıp, şiddetli sıcak altında Tebük yolunu tuttum. Benim karaltım uzaktan görününce, Eshâb-ı kiram, "Yâ Resûlallah! Tek başına yaya bir şahıs geliyor." demişler. Resûlullah da, "Umarım ki, o gelen Ebû Zer-i Gıfârrdir" buyurmuş. Ben yanlarına yaklaşınca, Eshâb-ı kiram, "Vallahi Ebû Zer-i Gıfârî'dir." dediler. Resûlullahın huzuruna vardım. Yerinden doğrulup, "Merhaba yâ Ebâ Zer! Rahatlık ye sevinç Ebû Zer'in olsun ki, yalnız yürür, yalnız ölür ve yalnız diriltilir." buyurdu."
Nitekim Ebû Zer-i Gıfârî hazretleri ıssız bir yer olan Rebze'de yerleşti. Resûlullahın buyurduğu gibi, orada yalnız yaşadı ve yalnız vefat etti.
İbni Mesûd hazretleri şöyle buyurmuştur:
Ebû Zer-i Gıfârî'yi Rebze'de yalnız bir hâlde, vefat etmiş buldum. "Resûlullahın söylediği gerçekleşti." dedim.
Müstaksa hazretleri de şöyle buyurmuştur:
"Rebze'de Ebû Zer-i Gı-fârî'nin kabrini ziyaret ettim. Onun kabrinde diğer sahabînin kabrinde bulamadığım bir tesir buldum. Kabrinin yanında namaz kıldım. Başımı secdeye koyunca, kabrinin toprağından burnuma misk kokuları geliyordu." |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder