29 Kasım 2010 Pazartesi

25 Kasım 2010












 




 































Bugün     25 Kasım 2010       19 Zilhicce 1431 T.Sani: 12 Kasım 18 Edirne'nin Kurtuluşu (1922)-Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan'ın vefatı (1072)


HADİS-İ ŞERİF


 


Ensar (ra)'dan bazı kimseler, Resulullah (sav)'dan bir şeyler talep ettiler. Aleyhissalatu vesselam da istediklerini verdi. Sonra tekrar istediler, o yine istediklerini verdi. Sonra yine istediler, o isteklerini yine verdi. Yanında mevcut olan şey bitmişti; şöyle buyurdular: "Yanımda bir mal olsa, bunu sizden ayrı olarak (kendim için) biriktirecek değilim. Kim iffetli davranır (istemezse), Allah onu iffetli kılar.Kim istiğna gösterirse Allah da onu gani kılar. Kim sabırlı davranırsa Allah ona sabır verir. Hiç kimseye sabırdan daha hayırlı ve daha geniş bir ihsanda bulunulmamıştır." [Rezin rahimehullah şu ziyadede bulunmuştur: "İslam'a girip, yeterli miktarla rızıklandırılan ve verdiği bu miktara Allah'ın kanaat etmeyi nasip ettiği kimse kurtuluşa ermiştir."]. Ravi: Buhari, Zekat 50, Rikak 20; Müslim, Zekat 124


 


ÜÇ KİMSEYE GAYET ACI BİR AZAB VARDIR


Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet etmiştir: "Üç kısım insan vardır ki, Allah, kıyamet gününde onlarla konuşmaz, rahmet nazarı ile bakmaz ve onları günahlarından te­mizlemez. Onlar için gayet acı bir azab vardır:


Birincisi, çölde iken ihtiyacından fazla suyu olup onu diğer yolculara vermeyen, onlardan esirgeyen kimsedir.


İkincisi, buna şu kadar para verdim, deyip yalan yere Allah'a yemin ederek alıcıyı kandıran ve bunu da (amel­lerin Allâhü Teâlâ'ya arz edildiği) ikindiden sonra yapan kimsedir. Halbuki hakîkat, onun dediği gibi değildir.


Üçüncüsü de, dünya malı için devlet reîsine biat (itaat) eden; devlet reisi kendisine dünya malından bir şey verirse biatında (sözünde) duran, bir şey vermezse de sözünden cayan kimsedir."


BİR TEK ZİKİR DAHA HAYIRLIDIR


Süleyman Aleyhisselâm, bir gün, rüzgâra binerek bir çiftçinin üzerinden geçerken, çiftçi başını kaldırıp ona baktı ve "Dâvûd Hanedanına büyük bir mülk ve saltanat verilmiştir." dedi.


Rüzgâr, onun bu sözünü, Süleyman aleyhisselâmın kulağına eriştirince, Süleyman aleyhisselâm, yere indi ve ekincinin yanına vardı. Ona "Ben, senin söylediğin sözü işittim ve senin yanına ancak güç yetiremeyeceğin şeyi temenni etme, demek için indim.


Allah'ın, senden kabul edeceği birtektesbîh (zikir), Dâ­vûd Hanedanına verilen mülkten daha hayırlıdır." dedi.


Bunun üzerine çiftçi, Süleyman Aleyhisselâma: "Sen, benim üzüntümü giderdiğin gibi, Allah da senin üzün­tünü gidersin!" dedi.


BEYİT:


Akla mağrur olma Eflâtûn-u vakt olsan dahi,


Bir edib-i karnin gördükte tıfl-ı mekîeb ol!        (Nef'î)


Zamanın Eflatunu olsan da aklınla mağrur olma, bir kâmil zâtı görürsen mektep çocuğu(onun talebesi) ol.


FIKRA


 


İngiliz, Alman, Fransız ve laz bi adaya düşüyorlar. Bunları bir kabile yakalıyor ve bağlıyolar direklere. Kabile şefi gelip bunlara; “Benden getiremiyeceğim bir şey isteyen kurtulur. Eğer getirirsem derinizden kano yaparım!” diyor ve sudaki kanoları gösteriyor. İngiliz: “Bana Manchester United takımının kalecisinin imzaladığı bir futbol topu getirin.” Şef çadırdan çıkarıyor topu; İngiliz'in istediği top. İngiliz "Ama... Nasıl olur?” derken derisini yüzüyorlar, doğru suya... Fransız: “Bana 1820 Napolyon şarabı getirin!” diyor kıs kıs gülerek. Şef giriyor çadıra bir şişe şarapla çıkıyor; Fransız'ın istediği şarap. Fransız da aynen yüzülüp suya. Alman: “Bana el yapımı bir Limuzin getirin!” diyor. Beş on dakika sonra ormandan bir Limuzin gelip park ediyor. Alman da aynı akibete uğruyor. Laza geliyor sıra.. Laz diyor "Bir çatalınız var mı?” Şef: “Salak mı lan bu herif? İstiyecek bir şey bulamamış mı?” diye düşünürken bir yandan da bir çatal alıp veriyor laza. Laz çatalı vücuduna batırmaya başlıyor... Bir yandan da; "Alın lan size kano... Alın size kano ha’di pagayum!.."


GÜNÜN SÖZÜ


 


Bana bir harf öğretenin kölesi olurum. Hz.Ali (r.a.)


YEMEK MENÜSÜ


·          EZO ÇORBA


·          BİBER DOLMA


·          GÜL BÖREK


·          YOĞURT


ÇOCUĞUNUZA İSİM


Erkek: ŞEHRİBAN: (Fars.) Er. - Şehrin büyüğü, ileri geleni.


Kız: ŞEKÛRE: (Ar.) Ka. - Çok şükreden, şükredici, değer bilen.


MANİ


 


Yolda buldum on para
Yârim yüzün ne kara
Allah sana su vermiş
Yıkasana maskara


KARİKATÜR



 


BİLMECE


Öğütülür buğday değil,


Sulu pişer aş değil,


Rengi esmer, Arap değil,


Köpüğü var sabun değil.


Cevabı Yarın.


Dünkü Cevap: Kardan adam


 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İzleyiciler