21 Şubat 2010 Pazar

22 Şubat 2010





































Bugün 22 Şubat 2010     8 R.Evvel 1431 Şubat: 9 Kasım 107 İbn-i Haldun'un Vefatı (1406)


HADİS-İ ŞERİF


 


Ölümü çok zikredin. Zenginlik anında ölümü hatırlarsanız, bu (zenginliğin vereceği azgınlık ve şımarıklığı) yıkar. Fakirlik anında hatırlarsanız, bu, (halinizden şikayeti önler) elinizdekine kanaat etmenize sebep olur.  (İbn-i Ebi’d-Dünya)


 


AKAİD:    SEVÂD-I A'ZAM: EHL-İ SÜNNET VE CEMÂAT


Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki:


Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Bir fırkadan başkası cehennemliktir." 'O hangi fırkadır, yâ Resûlallâh?' diye sorulduğunda Peygamber Efendimiz (s.a.v.) "Benim ve ashabımın yolunda olanlardır." buyurdular.


Ümmetim dalâlet üzerine toplanmazlar. Şayet bir ih­tilâf görürseniz, sevâd-ı a'zam(ehl-i sünnet ve cemâat) a sıkıca sarılınız.


İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyurdular ki:


Ey necib ve bahtiyar evlâdım! İnsanın inancını, kurtulu­şa erecek olan fırkanın (ehl-i sünnet ve cemâatin) gö­rüşlerine uygun olarak tashih etmesi, düzeltmesi lâzımdır. Bu Fırka-i Naciye; ehli sünnet ve cemâat (rıdvânullâhi teâlâ aleyhim ecmaîn) üzere olan fırkadır ki onlar sevâd-ı a'zam ve pek kalabalık bir cemâatdir. Akâid bu şekilde tashîh edilirse uhrevî ve ebedî kurtuluş tasavvur olunur.


Kötü (bozuk) itikat -ki bu ehli sünnet ye cemaata uy­mayan inançlardır- öldürücü zehirdir ve ebedî ölüme ve azaba götürür. Amelde müdâhene (iki yüzlülük) ve ih­mâlin mağfiret edilmesi ümid olunur. Ancak i'tikatda mü­dâhene de mağfirete ihtimâl bile yoktur. Allâhü Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Doğrusu Allah kendine şirk ko­şulmasını mağfiret etmez, ondan berisini dilediğine mağfiret buyurur." (Nisa Sûresi, Âyet 48)


MEDENÎLERE (!) İTHAF


Kanunî Sultan Süleyman'ın 1538 târihine tesadüf eden Boğdan Seferi'nde 29 Ağustos Perşembe günü iki asker bir ev yakma suçundan dolayı idam edilmiştir.


O zamanki kanuna göre sefer hâlinde bir ordu; düş­man bir memlekette bile, ahâlinin canına, malına, mül­küne ve hattâ tarlasındaki ekinine bile tecâvüz edeme­yecek kadar sıkı bir düzen altında bulundurulurdu.


 


FIKRA


 


Bir devirde Nasreddin Hoca büyük bir para sıkıntısına düşmüş Ne yapsın? Başlamış gece gündüz evinde yüksek sesle dua etmeye:


- “Yarabbim, bana yüz altın ver! Doksan dokuz olursa asla kabul etmem” Onun durmadan böyle dua ettiğini duyan zengin bir komşusu merak etmiş Yanına doksan dokuz altın alarak görünmeden Hoca’nın d***** çıkmış Tam Hoca aynı duayı sayıklarken başlamış bacasından teker tekerk altınları atmaya Hoca, bacasından altın yağmaya başladığını görünce, Allah’ın nihayet duasını kabul ettiğine inanarak koşmuş Başlamış altınları toplamağa Bir taraftan da sayarmış Altınların sayısı doksan dokuz olunca:


- “Buna da şükür Allah’ım! Varsın doksan dokuz olsun! Diyerek altınları cebine indirmiş” Bacanın tepesinde bu işin sonunu bekleyen zengin komşu hemen telâşlanmış Yukarıdan seslenmiş:


- “Hoca! Hoca! Hani altınlar doksan dokuz olursa kabul etmeyecektin! Oldu mu ya!” Hoca pişkin bir tavırla şöyle cevap verir:


- “Doksan dokuz altını veren Allah, elbette birini de verir”


GÜNÜN SÖZÜ


 


Bilgisiz bir kimse savaş davuluna benzer, sesi çok, içi boştur. Sadi


YEMEK MENÜSÜ


·   DÜĞÜN ÇORBA


·   ETLİ BEZELYE


·   BULGUR PİLAVI


·   CACIK


ÇOCUĞUNUZA İSİM


Erkek: ULAÇ: (Tür.) Er. - Bağlayan, bağlayıcı. Sınır.


Kız: TESRİYE: (Ar.) Ka. - Sıkıntıyı, gamı, kederi yok etme.


MANİ


Bostanlarda fasulye
Anam gitti gezmeye
Ben anamdan örendim
İnce boncuk çizmeye


 


KARİKATÜR


 


BİLMECE


En kestirme yol hangisidir?


Cevabı Yarın.      


Dünkü Cevap: Ayakkabı bağında

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İzleyiciler