ZEKÂT
Kur'ân-ı Kerîm'de zekât, namazla beraber emredilmiş, "Ve namazı dosdoğru kılın, zekâtı da verin..." (Bakara sûresi, âyet 43) buyurulmuştur.
Zekât, malın kalesidir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) "Mallarınızı zekâtla kale içine alınız. Hastalarınızı sadaka ile tedâvî ediniz. Belâları dâ duâ ve tazarrû ile yalvararak karşılayınız." buyurmuştur.
Zekât, sahibini günahlardan ve cimrilikten temizlediği gibi malı da (kirden) temizler, pâk eder.
Allâhü Teâlâ verilen zekâtın yerine başkasını ihsan eder: "... Siz bir şey infâk ederseniz Allah onun yerine başkasını verir..." (Sebe'sûresi, âyet39)\ıe "...Sadakaları ise nemâlandırır(sevâbını kat kat verir)..." (Bakara sûresi, âyet 276) buyurmaktadır. Zekâtla bereket hâsıl olur. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) "Sadaka maldan bir şey eksiltmez." buyurmaktadır.
Allâhü Teâlâ, -meâlen- "Onlar ki zekât vermek için çalışırlar." (Mü'minûn sûresi, âyet 4) ve "Doğrusu felah buldu tezekkî eden. (Zekâtını veren muhakkak kurtulmuştur.)" (A'lâ sûresi, âyet 14) buyurarak sadaka verenleri medih ve sena etmektedir.
Kendini ilim öğrenmeye ve öğretmeye vermek şartı ile, zengin de olsa zaruri ihtiyaçları için talebenin zekât alması caizdir. Çünkü kazanmaktan âcizdir.
Nisaba mâlik olan kimseye zekât vermek caiz değildir. Ancak ilim öğrenene, gâzîye ve hac kafilesinden ayrı kalmış olan kimseye verilebilir. Peygamber Efendimiz (sav); "İlim öğrenene zekât vermek caizdir. Velev ki kırk yıllık nafakası olsun!" buyurmuştur. İlim, din ilmi, öğrenilmesi farz-ı ayn veya farz-ı kifâye olan ilimdir.
İnsan öyle şeylere muhtaç olur ki, onlarsız yapamaz. Bu takdirde, kendisi kazanmadığı hâlde, zekât alması da caiz olmazsa, elindekini harcar; muhtaç kalır. Ve okumaktan, okutmaktan kesilir. Böylece, dîni üzerine alan kalmayınca, din zayıflar. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder