16 Eylül 2009 Çarşamba

17 Eylül 2009













































































Bugün 17 Eylül 2009 28 Ramazan 1429 Eylül: 4 Hızır:135 Adnan Menderes'in İdamı (1961) - Bandırma'nın Kurtuluşu (1922)


HADİS-İ ŞERİF


 


Borcunu azalt ki hür yaşayasın.  (Beyhaki )


 


ŞERİATIN CÜZLERİ


Yine ma'lumları olsun ki, Şerîat üç cüzden mürekkebdir. Bunlar da, ilim, amel, ihlâs'tan ibarettir. Bu eczâ-yı selâsenin her biri mütehakkık olmadıkça kemâl-i şerîat tahakkuk eylemez. Vaktaki, şerîat tahakkuk eder, rızây-ı Bârî hâsıl olur. Rızâ-yı Mevlâ ise cemî-i seâdât-ı dünyeviyye ve uhreviyyeye kefîldir. Tarîkat ve hakîkat; cüz'-i sâlis olan İhlasın tekmîlinde şe-rîatın hadimleridir. Onun için (et-tarîkatü ve'l-hakîkatü hâdi-mâni li'ş-şerîati) denilmektedir. Bunları tahsîlden maksud, tekmîl-i şerîat olup verâ-yı şerîatte hiçbir emir yokdur. Gerçi makâm-ı İhlasın husulü, mertebe-i rızânın vusulü, sülûk-i tarîkat ve hakîkate terettüb eden ulûm ve maârife menût ve ona taalluk eyleyen ahvâl ve mevâcîdin tayy ve kat'ına merbut ise de; bunlar matlûbun mukaddimeleridir, maksûd-ı aslî değildir. Şu kadar ki, etfâl-i tarîkat onlarla terbiye olunurlar, bu vesîlelerle makâm-ı ihlâs ve rızâya îsal edilirler... (Mektublar, S. H. Silistrevî)


Lügatçe: Mürekkeb: Meydâna gelmiş. Eczâ-yı selâse: Üç kısım. Mütehakkık: Tahakkuk edici, gerçekleşici. Kemâl-i şerîat: Şeriatın (dinin) noksansız hâli, bütünüyle din. Cüz-ü sâlis: Üçüncü cüz, kısım. Tekmîlinde: Kemâle erdirilmesinde, et-tarîkatü ve'l-hakîkatü hâdimâni li'ş-şerîati: Tarîkat ve hakîkat dînin (şeriatın) iki hizmetkârıdır. Tekmîl-i şerîat: Dînini kemâle erdirmek. Verâ-yı şerîatte: Dinin ötesinde, dışında. Menût: Dayalı. Merbut: Bağlı


AĞLAMAK


Bir şahsın, ism-i Mevlâ zikredildiği vakit yüzünü yerlere sürmesi, gözlerinden yaşlar akıtması iyi değildir. Ânın bu hâli nefsinin harûn edilmiş olduğuna, yâhud gizli bir sûretde vü-cûd ve enâiyyetle helak kılındığına delildir. Eğer bu hâl ve tavır lâzım ise, ânı cevf-i leylde, karanlık ve yalnız bir mekânda, Allâh'dan mâ'adâ hiçbir ferdin huzur ve ıttılâ'ı bulunmayan yerde yapmak muvâfıkdır. Böyle bir şahsın etvâr-ı mezkûresini istihsân büyük günâh ve vebal teşkil eder. Bu gibi ahvâle şâhid olmakdan kaçınınız, hazer ediniz. (Mektûb-lar, S. H. Silistrevî)


Lügatçe: Harûn: Azdırılmış. Cevf-i leyi: Gece yarısı. Mâ'adâ: Başka. Ittıla*: Bilm.ek, haberdâr olma. Etvâr-ı mezkûre: Yukarıda yazılı tavırlar. İstihsân: Güzel görmek. Hazer etmek: Kaçınmak, uzak durmak.


FIKRA


 


Muhalif gazeteciler, başbakana ilişkin tüm haberleri, olumsuz bir söylemle verirlermiş. Başbakan göl kıyısında bir basın toplantısı düzenlemeye karar vermiş. Toplantıdan sonra bir hikmet göstereceği de basın bülteniyle duyurulmuş. Göl kıyısındaki basın toplantısında projelerini anlatmış başbakan; sonra da gölün üzerinden yürüyerek uzaklaşmış. Ertesi günün manşetleri şöyleymiş “Yüzme bilmeyen başbakan, gölü yürüyerek geçti!..”


GÜNÜN SÖZÜ


 


Düşmanının yoksa, dost bakımından da aynı durumda olmalısınız.


E.Hubbard


YEMEK MENÜSÜ


·         Mercimek Çorba


·         Alabalık Tava ( Tere-Roka-K.soğan)


·         Z. Y. Barbunya Pilaki


·         Şekerpare


ÇOCUĞUNUZA İSİM


Erkek: TUGAY : İki alaydan oluşan askeri birlik


Kız: AŞKIM:Sevdiğim,sevgilim.v AŞKIN: Aşmış, ileri


MANİ


 


Dam üstünde yuvarlak


Dere akıyor şarlak


Benim sevdiğim yarim


Doğan aylarda parlak


KARİKATÜR


 


BİLMECE


Özü tatlı, Sözü tatlı, Candan daha kıymetli.


Cevabı Yarın.


Dünkü Cevap: (yumurta)




 


 


 


 


  


 


 


 


 


 


 




 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İzleyiciler